|
Cahid İSMAYİLOĞLU
Azerbaycan, Bakü.
ETNİK TARİHİMİZE VE DİLİMİZE YENİ BAKIŞ AÇISI
(Kazımov Q. Ş. Azerbaycan
Dilinin Tarihi:
En Eski Dönemlerden XIII. Yüzyıla Kadar, Bakı, 2003, 584 s.)
Tarih ve dilcilik yavaş
yavaş ulu ecdatlarımızınhakkını kendine
iade etmektedir ( Q.Kazımov).
|
“Azerbaycan Dilinin Tarihi”
adlandırılan söz konusu monografi 6 bölümden ibarettir. Birinci
bölümde, dünya dillerinin akrabalığı, dolayısıyla tek ulu
dilden oluşum sorunu ele alınmaktadır. Bilindiği gibi, dil
ilişkilerinin genel genetik akrabalığı sorunsalında bir ikilem
olarak karşılaşılan temel sorun, “dillerin çok kökenlilik
veya tek kökenlilik” açıklamalarıyla ortaya çıkmaktadır. Çok
kökenlilik teorisi, çoğunluğun kabullendiği varsayımdır. Ancak
söz konusu teoriyi eleştirenler de vardır. Dünya dillerinin
tek bir kökten oluştuğunu kabullenmeme, çoğu kez tipolojik
bakımdan çeşitli dillerde aynı bir kelimenin sözcüksel (leksikal)
olarak değerlendirilmesinde yanlışlığa yol açmıştır. Şöyle
ki; söz konusu kelimenin şu veya bu dilden yayılmış olduğu
sanılmıştır. Sorunu çözümsüz bir hale getiren de işte budur.
Şüphesiz ki, bu ilkem arkeolojik bulguların yanı sıra, dil
ailelerinin akrabalığını ispatlayan olguların incelenmesi
sonucunda da çözümlene bilir. Birçok dilci bilgin ısrarla
tek dillilik oluşumunu ispatlamaya çalışmış,
ancak kendi görüşlerini sonuna kadar savunamayanlar da olmuştur.
Söz konusu bilginlerin incelemeleri dillerin tek bir dilden
veya çok dilden oluştuğu sorununu, tarihi dil biliminin bir
bölümü olarak güncelleştirmiştir. Etimolojik araştırmaların
genişlendirilmesi ve derinleştirilmesi doğrultusunda, hiç
beklenilmeden dünyanın bütün çağdaş dil ailelerinin aynı bir
kökten oluştuğunu açıkça ispatlayan belirgin bulgulara ulaşılmıştır.
Bilginlerce dünya dillerinin kökence birliğini açıklamanın
yeni bir yönteminin belirlenmesi istenmektedir. Şöyle ki;
birçok teoriler (A. Melinçuk, V. İliç-Svitiç, O. Suleymanov’
un vb. görüşleri) ulu dilin incelenmesi için olanaklar sağlamakta
ve yapılan araştırmalar da giderek derinleşmekte, dilbilgisel
ve sözcüksel olguların karşılaştırmalı-etimolojik tahlilleri
yapılmakta ve ana dil düzeylerinin çeşitli biçimleri belirlenmektedir.
Söz konusu doğrultuda yapılan çalışmalarda, genellikle Ural-Altay
dil teorisinden yola çıkıldığından Türk dilleri materyalleri
karşılaştırılmalarda pek fazla kullanılmamıştır. G. Kazımov,
dillerin tek kökenliliği sorununun çözümlenmesinde ek bilimsel
olgulardan ve Türk dilleri materyallerinden yararlanmıştır.
İşte eserin en kıymetli niteliklerinden biri de budur.
Dünya dillerinin genel akrabalığı görüşünün savunucuları,
nostratik dilcilik teorisine dayanarak yer yüzündeki bütün
dillerin tek bir dilden türemiş olduğunu yeni bulgularla ispatlamaya
çalışmışlardır.
Söz konusu eserde, şimdiye kadar Azerbaycan halkının ve dilinin
kökenine ilişkin ileri sürülmüş olan yanlış görüşler tutarlı
delillerle çürütülmektedir. Türkün kimliği, ulu dilimizin
ilk aşamaları dünya dillerinin akrabalığı bağlamında açımlanmaktadır.
Yazarın gerçek tarihi olgulara dayanan kanıtlarıyla Azerbaycan
topraklarının en eski insan meskenlerinden olduğunu, ilk insanların
düşünüş ve konuşma dilinin aşamalarla gelişme süreci geçirdiğini
ve ulu dilin de bunun sonucunda ortaya çıktığını öğreniyoruz.
Eserde, ulu dilin başlangıçtaki gelişimine ilişkin aşağıdakiler
söylenmektedir: “35-40 bin yıllık süre içerisinde ulu dil
tam teşekkül etmiş, soyutlaşma doğrultusunda çok büyük bir
mesafe alınmış, sonraki bin yıllarda nüfus yer değişmelerinin
çoğalmasıyla bölünmeye başlamış, tedricen ilk biçimsel yapılanma
nitelikleriyle birbirinden farklılık gösteren ve gelecek dil
ailelerinin temelinde dayanan ana dillerini (pro, proto dillerini)
doğurmuştur. Sonuçta, yer yüzünde ortaya çıkmış ulu dilde
yaklaşık M. Ö. XII. bin yılda büyük bir evre tamamlanmış,
ulu dilin bölünmesi, çeşitli diyalektlerin, çağdaş dil ailelerinin
başında duran ana dillerin oluşması süreci sona erişmiştir.
(Dillerin birbirinden sonraki tecrit olunmalarını inkar etmiyoruz.)
Çeşitli dil ailelerinin oluşması bundan sonraki gelişme sürecinin
sonucudur” (s. 16).
G. Kazımov, tarihî araştırmalarının sonucunda, ana dillerin
oluşumu evresini ve sonraki bölünmesi üzerine kendi bakış
açısını inamla bildirmektedir. Yazar, kabile dilleri arasındaki
etkileşim ve gelişme sonucunda diller arasındaki ayrışma süreçlerini
(kök sözlü, eklemeli, bükünlü), söz konusu dillerin yapılanma
sisteminde, söz varlığında gerçekleşen değişmelerin nedenlerini
göstermektedir: ön ek, iç ek, son ek gibi göstergelerin türetilmesi,
dillerin birbirinden tedricen tipolojik olarak farklılık göstermesi,
sözcüksel-dilbilgisel bileşenlerin gelişmesi, dil bilgisi
ve söz varlığının karşılıklı olarak birbirini zenginleştirmesi
bütün bunlara yol açmaktaydı (s. 17). Bilginin cesaretle ileri
sürdüğü görüşlerinden biri de şudur ki, birbirinden tipolojik
farklılık gösteren ana diller, ulu dilin içerisinde çeşitli
diyalektler olarak ortaya çıkmaktaydı. Bundan hareketle daha
başka bir sonuca varılmaktadır: Tipolojik açıdan birbirinden
farklılık gösteren ilk ana diller, başlangıçtaki ayrışma evresinde
aynı yapıdaki bütün dil ailelerinin temelinde dayanmışlardır.
Dolayısıyla birbirine akraba hesap olunmayan bütün bükünlü
ve eklemeli dillerin her biri bir ana dilden türemişlerdir.
Yazar, şimdiye kadar görüşleri tartışmalı olarak değerlendirilebilir
araştırmacılardan farklı olarak ulu dilin yapısal dizgesinde
ve söz varlığında gerçekleşen genel gelişim eğilimlerini,
dolayısıyla zenginleşmeni, somutlaşmanı ve soyutlaşmanı farklı
bir biçimde algılamıştır.
Dillerin tek kökenliliği oluşumunun detaylı olarak analizi
sonucunda, söz konusu gelişimin temel doğrultuları belirlenmektedir.
Eserde ulu dilin parçalarına bölünmesi nedenleri, dillerin
tecrit olunmasının tek ulu dilin başlangıçtaki tipolojik durumunu
koşullandırmasına bağlı olarak gösterilmektedir. Ulu dil üzerine
yazarın varsayımı, güçlü mantığa, ulu dilin dil ailelerindeki
izlerine, ana dillerin oluşumuna ve dallanmalarına dayanmaktadır.
Ulu dilden dil sistemleri oluşmuş ve yaygınlaşmıştır. Dilin
dahili kategorik ilişkileri cevherini ulu dilden almıştır.
Ulu dilde, ana dillerin oluşumu için yeteri kadar temel fonetik,
sözcüksel (leksikal) ve dil bilgisel dayanaklar olmuştur.
Buradan hareketle Q. Kazımov, ilk kez olarak şöyle bir varsayımı
ileri sürmektedir: Tipolojik bakımdan aynı yapılanmalı bütün
diller bir ana dilin dallarıdır. Şöyle ki; tipolojik olarak
aynı yapılanmalı diller karşılaştırmalı-tarihi yöntemle incelendikten
sonra, sonraki karşılaştırılma ana diller arasında yapılmakla
ulu dile ulaşılabilir.
Yazar, söz konusu alanda büyük katkıları olan N.Andreyev’in,
N. Marr’ın, V.Şott’un, V.İlliç-Svitiç’in, A.Melniçuk’un çalışmalarını
yüksek değerlendirmektedir. Söz konusu bilginler, dillerin
oluşumu çalışmaları doğrultusunda ulu dilden alınan sözcüksel
birimlerin dil ailelerindeki başlangıç biçimlerini göstermiş,
ciddi araştırmalar ve karşılaştırmalar yapmış, dil aileleri
arasındaki uygunlukları belirlemişlerdir. Uygulanan yöntemler
dünya dillerinin bir kökenden, bir ulu dilden oluştuğu görüşünü
desteklemektedir.
Q. Kazımov’un tek dilin akraba dillere bölünmesi ve akraba
ana dillerin gelişme eğilimi sürecinde kelime kökenlerinde
gerçekleşen temel değişimler vb. üzerine görüşleri net ve
inandırıcıdır.
Yazar, her bir dil ailesinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi
üzerine mevcut olan literatürü dikkatle araştırmıştır. O,
ondan önceki dünya dillerinin bir kökenden geldiğini onaylayan
eserlere eleştirel bir yaklaşım tarzı sergilemiş ve gelecekte
de söz konusu alanda benzeri monografilerin yazılmasına ciddi
ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.
“Azerbaycan Dilinin Tarihi” monografisinde, her şeyden önce
çeşitli dünya dillerine özgün kelime kökleri ile ulu dildeki
uygun sözcüksel birimlerin paralelleri üzerinde durulmaktadır.
Ancak yazar, yıllarca çeşitli kaynaklardan derlediği örneklerin
yalnız bazılarının etimolojik ve yapısal-anlamsal analizini
vere bilmiştir: gi: Getmək, gəlmək, qaçmaq,
yerimək, hərəkət etmək, yüyürmək, yortmaq vb.; bi:
Boy, boy atmaq, bitmək, bitki, böyümək, böyük, inkişaf
etmək, balaca, balacalaşmaq; ti: dil, demək,
danışmaq, məlumat çatdırmaq, söz söyləmək vb.; qa:
örtülü yer, qab, qapı, qala, qalamaq, hasar, şəhər vb.; ba:
bağ, əlaqə bağlamaq vb.; lu: adam, el, xalq,
uıus, ölkə vb.; ta: düz, çöl, səhra, dərə
vb.; bar, ber: vermək, yığmaq, var vb.; bur:
burmaq, boran vb.; si: sinə, ürək, orta vb.
Söz konusu sözcüksel birimler, dünya dillerinde kelimenin
yapısal-anlamsal ve etimolojik gelişimini izlemek açısından
ilginçtir. Bu, aynı zamanda evrenin evriminde, bilincin ve
düşünüşün gelişiminin algılanması için de yararlıdır. Monografide
getirilen Türk kökenli örneklerin hem ulu dilde hem de Sümer
dilinde kullanıldığının betimlenmesi, dünya dillerinde çeşitli
tipolojik göstergelerin belirlenmesine yol açmaktadır.
Kitabın “Ana Dillerin Bölünmesi Dönemi. Sümer Dili” adlı ikinci
bölümünde, ana dillerin Orta Asya’da bölündüğü, ilk nüfus
yayılmalarının buradan başlandığı, Sümerlerin kadim Azerbaycan
topraklarından iki nehrin arasına (Mesopotomiya’ya) indiği,
Akkat’larla karşılaştıktan, dolayısıyla savaştıktan sonra
bir kısmının geri döndüğü ve tümüyle Sümerlerin yayılma bölgesi
ele alınmaktadır. Yazar, Sümer-Aratta ilişkilerini, Sümer
dilinin fonetik, morfolojik, söz dizimsel ve sözcüksel yapısını,
bu dilin gelişme aşamalarını, Sümerlerden sonraki dönemlerin
kaynaklarını, metinlerini incelemiş ve bütün bunlarda, dolayısıyla
söz konusu eksende Sümer-Türk ve İlk Azerbaycan birliğinin
saklandığını sezilmemiştir. Tabii ki yazarın görüşleri ve
varsayımları tartışılabilir. Bu, okurlarının takdirlerine
sunulmuştur.
Bilindiği gibi, Azerbaycan halkının etnik kimliği ve onun
dilinin kökeni sorunsalına ilişkin görüşlerde hala yanlış
doğrultunun veya yorumlamanın üstünlüğü söz konusudur. Bu
konudaki gerçek bilimsel görüşlere ise yer verilmemesi sorunların
çözümlenmesini engellemektedir. Şöyle ki; halkın etnik tarihi
ve kimliği yanlış ve zararlı bir görüş doğrultusunda veya
güdümlü bir siyasal-tarihsel düzlemde ele alınmaktadır. Monopolizm
veya kültürel baskı asıl tarihimizi ve dilimizi elimizden
alarak Farslaştırmıştır. Söz konusu görüş veya baskı, dolayısıyla
Azerbaycan dilinin Fars kökenli olduğu ve Farsçanın Türkçeleştirildiği
yanlışlığından dolayı sorunların çıkmaza sürüklendiği, artık
bir çok araştırmacının ve bilimsel çevrelerin dikkatlerini
çekmekte ve gerçeklerin saklanılmasının bundan sonraki olanaksızlığı
gözlemlenmektedir. Çünkü bu görüş veya baskı, halka kendi
geçmişini, etnik kökenini unutturmağı amaçlamaktadır. Ancak
gerçeklik de giderek anlaşılmaktadır. Söz konusu süreç, çeşitli
görüşlerin, varsayımların tartışılması sonucunda gerçekleşmektedir.
Esasında mevcut iktidarların da muhafazakarların yanında yer
almasıyla Azerbaycan topraklarında en eski dönemlerden beri
Türk boylarının mevcutluğu inkar edilmiştir. Türk boylarının
Azerbaycan’a ilk gelişinin III ve Y. yüzyıllarda başladığı
ve bunun çok da önemli olmadığı kanıtlanmak istenmiştir. Azerbaycan
Türk dilinin XI-XIII. yüzyıllarda Oğuz-Selcukların gelişiyle
oluştuğu ısrarla söylenmiştir. Bazı Azerbaycan tarihçi ve
dilcilerinin eserlerinde de tarihi gerçekler doğru yorumlanmamakta
ve halkımızın ve dilimizin geçmişine ilişkin aykırı ideolojik
görüşler biçimlendirilmektedir. Monografinin “Protoazerbaycan
Dili Dönemi” olarak adlandırılan üçüncü bölümü, söz konusu
ideolojik görüşleri cevaplandırmaktadır. Bu bölümde devlet,
etnik tarih ve Azerbaycan dilinin kökeni sorunsalı irdelenmektedir.
Yazara göre protoazerbaycan (İlk veya Ana Azerbaycan) dili
dönemi M.Ö. önce IY bin yıllığın ortalarından başlamıştır.
Azerbaycan topraklarında oturan Türk boylarının dili yerel
nitelikler kazanmış yerel toponim, etnonim ve antroponimler
oluşmuş dil (Tayfa dilleri) tedricen Doğuya doğru hareket
eden Türk tayfa dillerinden ayrılma ve gelecek tek Azerbaycan
dilinin ecdadı gibi oluşma doğrultusunda gelişmiştir (s. 193).
Q. Kazımov, dünya bilgisinde önemli yer alan arkeolojik bulgulara
dayanarak söz konusu yanlış ve zararlı görüşlere karşı sözünü
söyleye bilmiş ve Türklerin Ana vatanının Sayan-Altay toprakları
değil, Ortadoğu olduğunu ve ilk büyük nüfus yayılmalarının
da buradan başladığını, Türklerin buradan Orta Asya’ya ve
Merkezi Asya’ya göç ettiğini ve bin yıllarca söz konusu yerlerde
oturduktan sonra yeniden Ana vatanlarına döndüğünü vurgulamıştır.
Ulu dil de Ortadoğu ve Akdeniz civarlarında ortaya çıkmış
ve burada ana dillere bölünmüştür (s. 296).
Söz konusu bölümde, protoazerbaycan dili döneminin söz varlığı
(özel adlar, toponimler), bir takım fonetik, dil bilgisel
belirtileri, Manna’nın etnik içeriği ve Midiya’nın etnik içeriği
ve dilinin dil bilgisel özellikleri vb. üzerine bilgiler irdelenmektedir.
Gelme Türk tayfalarının (kimmerler, skifler, sakalar) etnik
içeriği ve dil özelliklerine ilişkin bilgiler de bu bölümde
yer almaktadır.
Azerbaycan dilinin IY-Y. yüzyıllardaki gelişimi, Ablan (Aran)
devletinin oluşumu, etnik içeriği ve dili kitabın IY. bölümünde
ele alınmaktadır. Azerbaycan halkının ve dilinin oluşumunda
önemli rol oynamış Oğuz kökenli kadim Türk boylarının (Qarqarlar,
Bolgarlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Hazarlar, Kengerler, Şiraklar,
Şamaklar, Kergiler, Hunlar, Çollar vb.) etnik kimlik özellikleri
açıklanmaktadır. Alban yazısı, Alban dilinin söz varlığı (etnonim,
toponim, ve antroponim) ve dil bilgisi (yapım ekleri) üzerine
yeni bilgiler de kitabın bu bölümünde yer almaktadır.
Söz konusu bölümde, atropatenalları oluşturan etnik içerik
ve dil üzerine de bilgi verilmektedir. Atropatena döneminde
Azerbaycan topraklarında çok karmaşık etnik süreçlerin gerçekleştiği,
yerel Türk boyları ile gelme Türk boyları kaynaşmasının devam
ettiği gösterilmektedir. Halkımızın ulusal oluşumunda yer
almış etnik bileşenlerin kimlikleri belirlenmiş ve Azerbaycanlıların
Ortaçağda İranlılardan ve Kafkasya dillilerinden dönüştüğü
tezi çürütülmüştür. Uzun süreli bir gelişme sürecinde doğal
değişime uğramış Atropatenalların toponim, etnonim ve antroponimlerinin
yapılanma, anlamsal ve kökensel kullanım-aktarım olanakları
incelenmiştir.
Erken Ortaçağda, Azerbaycan halkının ve dilinin oluşumu, başka
bir deyişle evrimi sorunu araştırmanın temel konularından
birisini oluşturmaktadır. Yazar, Türklerin Azerbaycan topraklarında
Sümerlerle aynı dönemde yaşamış Sayanlardan farklı olarak
Ortadoğu’dan ayrıldığı sonucuna varmıştır.
IY. bölümde şöyle bir kanata varılmıştır: Azerbaycan topraklarındaki
Türk boyları birbiriyle kaynayıp karışmış ve Azerbaycan halkının,
çağdaş Azerbaycan dilinin oluşumuna ulaşılmıştır. Bazı şive
farklarına rağmen erken Ortaçağda Azerbaycan’da yerel ve gelme
Türk boylarının tek bir halk olarak evrimi sona ermiştir.
Genel Azerbaycan halk dilinin oluşumuyla kadim Azerbaycan
dili evresi sona erişmiş ve yeni Azerbaycan dili aşaması başlamıştır
(s.425).
Kitabın Y. bölümünde, sözlü edebi dilimizin oluşum dönemi
ele alınmaktadır. Bu dönem YI-YIII. yüzyılları içermektedir.
İlk önce, YI-YIII. yüzyıllarda Azerbaycan’ın tarihsel-siyasal,
ekonomik ve kültürel durumu incelenmiştir. Sonra ise, dilimizin
bütün düzeylerini ifade eden Kitap-ı Dede Korkut yazıtının
fonetik, morfolojik, özellikle de söz dizimsel özellikleri
irdelenmiştir. Şöyle ki; ilk kez olarak Kitap-ı Dede Korkut
yazıtının dil materyallerine göre Azerbaycan dili söz diziminin
bütün temel yapılanmaları gözden geçirilmiştir.
Monografinin YI. bölümünde, edebi dilimizin oluşumu döneminin
(IX-XII. yüzyıllar) karakteristik özellikleri ele alınmıştır.
Azerbaycan edebi dilinin oluşumunu koşullandıran olgulara
değinilmiştir. YI. yüzyıldan itibaren bir evrim dönemi yaşayan
Azerbaycan dilinin IX-XII. yüzyıllarda yazılı edebi dil olarak
biçimlendiği vurgulanmıştır (s. 555).
Söz konusu kitabın bilimsel-uygulamalı önemi, her şeyden önce
çeşitli dillerdeki (Latin, Yunan, Türk, Sümer vb.) özel anlam
yüklerine sahip sözcüksel birimlerin kökenlerinin ve kullanım-aktarım
alanlarının ve coğrafyalarının belirlenmesiyle ilintilidir.
Bunun yanı sıra, ulu dil kavramlaştırmasına bağlı olarak M.
Ö. III-I. bin yıllarda Azerbaycan topraklarında etnik kimlik
ve dil sorunları nesnel olarak aydınlatılmaktadır. Bu ise,
Azerbaycan halk dilinin, sözlü ve yazılı edebi dilimizin evrimi
aşamalarının ve doğrultularının gelecekte daha geniş bir biçimdeki
bilimsel kavramlaştırılmalarına ve kategorileştirilmelerine
yol açmaktadır.
P.S. Bu günlerde Q.
Kazımov’un “Azerbaycan Dilinin Tarihi” (en eski dönemlerden
XIII. yüzyıla kadar) adlı kitabının “Ulu Dil” projesi çerçevesinde
internet sitesinin oluşturulmasına başlanılmıştır. Yazarın
diğer eserleri üzerine bilgileri http://www.uludil.gen.az
internet sitesinden ala bilirsiniz.
Türkçeye çeviren:
Prof. Dr. Mehman MUSAOĞLU
• Dil Araştırmaları (uluslararası hakemli dergi), Sayı: 4, Bahar 2009, 174-179 ss.
|
|